Bugün yine okula gitmek için yurttan çıktım. Çayyolu
metrosuna gitmem gerekiyordu. Sadece onunla gidebiliyoruz okula. Neyse önce
Ankaray metrosuna bindim. Oradan Çayyolu metrosuna aktarma yapacaktım. Metroya
geldim. Yine en önde bekliyordum. Belki bir boş yer kapabilirim diye. Metro da
yer kapmaca oynuyoruz resmen. İnsanlar birbirini itekliyor yer kapmak için.
Neyse ben arkadaşım en önde bekliyoruz. Genelde zaten en önde bekliyoruz. Ama
nasıl oluyorsa oluyor metro gelince en arkaya kalıyoruz ve her zaman ayakta
kalıyoruz. Bunu nasıl başarıyoruz bende anlamış değilim. Bugünde yine bir yer
bulma umuduyla metroya koşturduk. Tabi ki yine doluydu. Hadi dolu olmasını
geçtim. Bir de içerisi tıklım tıklım oluyor. İnsanlar metroda sırtsırda gidiyorlar.
Nefes alacak alan bırakmıyorlar insana. Hatta hiç bir yere tutunmana bile gerek
kalmıyor. Birbirimize yapışık gittiğimiz için düşmeye yer kalmıyor. Hareket
alanımız kalmıyor. İşte bu yüzden oturdun oturdun. Metro da oturabilirsen en
şanslı insan sensin. İnşAllah birgün oturabileceğime inanıyorum. Ogün birgün
gelecek :)
BAYKUŞ
17 Kasım 2014 Pazartesi
16 Kasım 2014 Pazar
KEMAN AĞLIYOR..
Müzik ne kadar güzel bir kelime.. Duyguların iç içe yoğrulmuş şekli. Hüzünlerin yansıması,
sevinçlerin paylaşılması ve en önemlisi her bir sözünden kendine ait bir şeyler bulma ve daha fazlası. Notaların muhteşem uyumu, sözcüklerin mükemmel kafiyesi ve bunların hepsini barındıran uçsuz bucaksız bir kelime. Ruhumuzu dinlendiren en hoş tınılar.. Müziğin en güzel yanı da farklı farklı bir çok enstrüman ile ayrı duygular aktarmasıdır. Kemanın o ince ve sızlatan sesi, piyanonun naif dokunuşları ve ikisinin Türk Sanat Müziği'ne kattığı ayrı bir hava. Benim içinde ayrı bir yeri vardır kemanın küçüklüğümde çok özendiğim ve sesinden çok hoşlandığım enstrümandı. Ortaokul yıllarımda kısa bir süre kursa gitme fırsatı bulmuştum. Hocamızın çalışını hayranlıkla izledim hep.. Notaların yerini bulmak, yanlış yapmak ama yine de bazı sesler yakalamak güzel anılar bıraktı bende. Fakat devam edemedim ve hep içimde devam ettirmek istediğim bir arzu oldu. Geçen yaz tekrar başladım bu kez kendi kemanımla evde çalışarak, üst üste yanlış yaparak belki ama doğruyu bulmaya gayret ederek hep bir istekle.. Emeğimin karşılığında güzel sonuçlar çıktı ortaya sevdiğim istediğim parçaları hocamın desteğiyle doğru sesleri yakalayarak çalabildim. Bu beni daha çok bağladı ona olan hevesime.. Ondan hüzünlü parçalar duyduğumda çok içli gelir bana sesi keman ağlıyor denilir ya gerçekten ağlayan kemana da ağlatan ustalara da selam olsun.. İnsanı alıp bambaşka diyarlara götüren ve huzur veren bir parçam o benim.. Dinlendiren, ruh halimi yansıtabildiğim en güzel iletişimim o benim.. Bir gün en güzel sesleri yakalayabilmek ve o ağlayan sesi duyabilmek umuduyla..
Kemanı ağlatan adam...
Basit Yaşayacaksın
'' ... Mesela susayınca su içecek kadar basit...
Dört çıkacak
ikiyi ikiyle çarptığında.
Tek düğmesi
olacak elindeki cihazın;
Tek bir düğme,
tek bir cümle gibi...''
Nazım Hikmet
Hangimiz basit yaşayabiliyoruz şu hayatta. Herkes bir hayat
telaşında almış başını gidiyor. Hangimiz gerçekten birine lafı dolandırmadan ''
Seni Seviyorum '' diyebiliyor. Ya da kalbini kırdığı birinden gururunu yenerek
gerçekten özür dileyebiliyor. Günümüz de herkes farklı farklı rollere
bürünmüşler ki hayatı kendilerine daha da zorlaştırıyorlar. Üzüldüğünü ya da
ağladığını kimse görmesin diye gülücüklerin arkasına saklanıyorlar. Oysa ki
bırak herkes ağladığını görsün. Sen nasıl hissetmek istiyorsan öyle hisset.
Öfkelendiğinde bağır, neşeli olduğunda şarkı söyle. Peki hangimiz yaşadığımız,
sağlıklı olduğumuz için bir '' oh'' çekiyoruz hayatta. Her zaman daha da çok
şeyimiz olsun istiyoruz hayatta. Sahip olduklarımız bize yetmiyor. Ciddi bir
hastalığımız olmadığı için sevineceğimize ; belimiz,başımız ağrıdığı için
hayıflanıyoruz. Her zaman daha çok şey istediğimiz için daha çok hırslı, bencil
oluyoruz. Kendimizi yıpratıyor ve yoruyoruz. Ya gerçekten hangimiz bilmediğimiz bir şey olduğunda '' Bilmiyorum
'' diyebilecek kadar kararlı. Sanki herkes herşeyi bilmek zorundaymış gibi.
Peki herşeye '' Evet'' demekten ne zaman vazgeçeceğiz. Bir şeyi istemediğin
zaman bahaneler üretmek yerine sadece ''İstemiyorum'' diyebilmeyi ne zaman
başaracağız. O kadar basit yaşayacağız ki bütün eşyalardan, kalabalıklardan
kurtulacağız. Karmaşıklıklar olmayacak hayatımızda. Pişmanlıklarımız kafamızı
meşgul etmeyecek.
'' Saatin, sadece saati gösterecek,
Telefonunu sadece
telefon etmek için kullanacaksın,
Küçük bir not
defteri olacak '' bilgini'' en hızlı ''sayan''.
Basit yaşayacaksın,
basit.
Sanki yaşamın bir
gün sona erecekmiş gibi basit
Çay simit ve
peynirle... ''
Hoşgeldin Kurabiyesi
Teyze Olmak Güzel Birşey
Teyze anne yarısıdır derler. Bende hep bir yeğenimin
olmasını teyze olmayı çok istemişimdir. Küçücük bir çocuğun bana bıcır bıcır ''
Teyze '' demesini istemişimdir. Yeğenimin olacağını duyduğumda o kadar çok
sevinmiştim ki bağıra bağıra oda da zıplamıştım. Tabi yurtta kaldığım için yan
odadaki kızlar beni uyarmışlardı.Acaba kız mı olacak erkek mi olacak. Acaba
sarışın mı olacak yoksa renkli gözlü mü olacak diye merak içinde bekliyorduk. Nasıl
bir bebek olacağını düşündüm durdum hatta rüyalarıma bile giriyordu. Kız
olacağını öğrendik. Bu sefer de ismi ne olacak diye düşünmeye başladı ablamlar.
Ve Zeynep İdil 'de karar verdiler. Daha doğmadan ona kıyafetler oyuncaklar
bakmaya başladım. Artık alışveriş yaparken çocuk reyonlarına da uğruyordum.
Bizi çok uzun zaman bekletti, meraklandırdı. Bazı bebekler erken doğar bizimki
de geç doğdu :) Ve 21 Temmuz 2013 'te Zeynep İdil dünyaya geldi. Küçücük elleri
, ağzı, burnu vardı. Yumuk yumuk gözlerini açmaya çalışıyordu. Hiç sesi
çıkmıyordu. Herkes merakla onu seyrediyordu. Doğumunun üzerinden bir sene
geçti. Ne çabuk büyüdü. hiç anlayamadım. Artık yürüyor hatta koşturuyor.
Konuşmaya başladı az çok. Eski fotoğraflarına bakıp bukadar küçük müydü
diyorum. Zaman çok çabuk geçiyor. Bir bakacağım Zeynep İdil büyümüş
üniversiteye gidiyor. Tabi bende o zamanlar yaşlanmış olacağım. Onun yaşlı
tonton teyzesi olacağım :)
Korkularımız Bizim Fobilerimiz
Her insan bir şeylerden korkar. Önemli olan bunun
psikolojik seviyeye gelmemesidir. Herkesin küçük korkuları olabilir. Bir
hayvandan, karanlıktan, gök gürültüsünden, yükseklikten korkmak gibi. Ama bu
korkuları hayatımızın odak noktası yapmamalıyız. Hayatımızı korkularımıza göre
şekillendirmemeliyiz. Genellikle korktuğumuz şeyler çocukluğumuz da yaşadığımız
olaylardan dolayı olabilir. Çocukken bir hayvan tarafından zarar gören biri
artık o hayvana karşı bir korku besler. Küçükken bir köpeğin ısırması gibi.
Çocukken zaten bir çoğumuzun birçok korkusu olmuştur. Gece olunca korkudan
tuvalete gidememek, evde yalnız kalmaktan korkmak, herkes uyuyunca eve
hayaletlerin geleceğini sanmak gibi düşünceler dolaşır durur.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAe6MRY8ik8AksAgXp7RnZ2eiD4Ka6De09feMZwWyw4DYRq1dGZffGjyS1HUzXb6CYP-yA48mFUuCqtikvuGN5_AM5U3-HVJICYtS_pdaA9FJ1Jr5Jo0xFvfFc2RoaYAU9a8AHs-k0jSU/s1600/6470502913_bfa02d4eaf_o.jpg)
Ben de mesela küçükken ramazan davulcularından korkardım. Hatta mehter takımında ki o cüsseli adamlardan çok korkardım. Ramazanda davulcu kapımızın önüne gelir davul çalar, mani söylerdi. Ama ben balkona çıkıp ona bakamazdım korkudan. Beni kaçıracağını düşünürdüm. Hep ramazan davulcularını çok kötü korkunç biri olarak hayalet etmişimdir. Tabi büyüyünce onların da bizim gibi normal insan olduklarını gördüm :) Korkularımızın bizi esir almasına engel olmalıyız. Yoksa korkularımız korku olmaktan çıkar ve bir fobi haline döner. Psikiyatristlere göre 65000 değişik fobi vardır. Kapalı alan korkusu, topluluk önünde konuşamama korkusu, hasta olma korkusu vb. Korkularımız fobiye dönüşmeden önce onlarla yüzleşmemiz gerekiyor. Onların üzerine giderek yenmemiz gerekiyor. '' Cesaret, korkusuzluk değil, korkuyla yüzleşme yeteneğidir. '' (John B. Putnam Jr.) Korkularımızla yüzleşmek için cesaretli olmalıyız.
15 Kasım 2014 Cumartesi
Ben Bir Kütüphaneciyim
Merhaba arkadaşlar ben Bilgi ve Belge Yönetimi öğrencisiyim.
Benim bölümüm Hacettepe'de ve 2 senelik değil 5 senelik. Hacettepe deyince tıp
mı diyen teyzeler, amcalar hayır ben bir kütüphaneciyim. Ama sizin bildiğiniz
gibi sabahtan akşama kadar oturan raflara kitap yerleştiren bir kütüphaneci
değil. Bütün meslek dallarına araştırma konusunda yardım edebilmek için her
bilgiden haberdar olmak zorunda olan, bütün türkçe ve ingilizce veri
tabanlarını bilmek zorunda olan, teknoloji ile yakından ilgili, kütüphane
kullanıcılarını her yönden bilinçlendirmek için kütüphanede çeşitli faaliyetler
düzenleyen, ve tabi ki kitapları çok seven bir kütüphaneciyim. Ben sadece bir
kütüphaneci de değilim. Bir bilgi uzmanı, bilgi danışmanı, bir programcı,
eleştirmen ve daha fazlası... Bilginin olduğu her yerde ben varım. Yeri
geldiğinde kütüphanesi için bir temizlikçi de olurum bir müdür de olurum. Ben
bilgileri bir düzene sokarım, doğru şekilde kullanmayı bilirim, bilgiyi sunmayı
ve korumayı da ben bilirim. Eski bir binadan tekrardan bir bilgi yuvası yapmayı
da ben bilirim. Bilgi benim için vazgeçilmezdir. Bir kitapta, bir kütüphanede,
internette bilgi nerde olursa olsun onu düzenlemek, sistemleri kurmak,
insanlara sağlamak, onu korumak benim işim. ''Her kütüphane bir cezaevi kapatır.''
diyorum ve mesleğimle gurur duyuyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)